GİDİŞAT AMCA

Çocukluğum, Trakya da  bir sahil kasabasında  geçti. Pırıl pırıl denizimiz, altın rengi kumsalımız olmasına rağmen nedense tek turist uğramazdı bizim yöreye. Gazeteler rengarenk turizm patlamalarından bahsederken  sarışın kişiler sadece gazetelerde görünüyordu  bize. İhtiyaç duyulmadığından olacak kasabamızda yalnızca bir otel vardı. Bu tek otel ,kasabanın medar ı iftiharı Yıldız Oteliydi. Küçük ve bakımlı bir oteldi bu. Bahçesinde küçük fıskiyeli havuzu, ışıklı tabelası, döner kapısı vardı. Otelde;  her işe koşan  Adil Ağabey, aşçı Dursun Amca  ve bir de temizlik işlerini gören annemle beraber toplam üç personel çalışıyordu. Bu otelin sahibi eski bürokratlardan Gidişat Amcaydı. Gerçek adı  Muzaffer olan  yaşlı amcanın arkasından herkes Gidişat Amca diye bahsediyordu. Yüzüne karşı bir şey söylemek lazım gelirse ancak o zaman Muzaffer Bey dediklerini duyuyordum. Seksenine  merdiven dayadığını düşündüğüm bu amca kırmızı benizli, apapak saçlı ,  şişmanca iri yarı bir adamdı. Yüzü, düzgün sürmüş gibi parlar ,yaz kış alnındaki terleri elinde taşıdığı mendili ile silerdi. Gidişat Amca, bizim kasabanın adamlarına hiç benzemezdi. Her sabah gazete isterdi mesela. Okuduğu gazeteyi  ben alır ,otele bırakırdım. Annem temizlik yaparken ben de Gidişat Amcanın lobide sabah kahvesini içmesini  ,gazetesinin her sayfasını titizlikle okumasını seyrederdim. Onu seyretmek bana değişik bir haz verirdi. Her hareketini acayip ve taklit edilesi bulur, yalnız kaldığımda onun gibi konuşarak aklımca oyun ederdim. O zamanlar bir de Alman Recep vardı böylesine ilginç bulduğum. Almanya dan gelmiş tıfıl bir oğlan. Lakin ne zaman onu izlemeye kalksam ne bakıyorsun diye terslerdi. Gidişat Amca ise asla terslemez gülümser:
_ Müeddep çocuğu , diyerek başımı okşardı . Ne dediğini anlamazdım ama gülerek söylediğine ve de başımı okşadığına göre besbelli iyi lakırdılardı.
Tuhaf esvaplar giyerdi Gidişat Amca. Her daim ütülü yüksek bel kumaş pantolonu, beyaz gömleği ,pantolonun renginde ceketi, kösele parlak ayakkabıları vardı. Bizim burada ancak minik oğlanlara takılan pantolon askılarından takardı. Boynunda haftada bir değiştirdiği bir boyun bağı vardı. Cahilliğimden sanmayın  kravat değildi bu. Bu, gömleğinin yakalarından sokulmuş bir boyun bağıydı. Tüm kasabada onun gibi görünen biri yoktu. Ne zaman yanına gitsem yeni yıkanmış olsam bile kendimi onun yanında pasaklı bulurdum. Gazete okurken, burnunun ucuna düşen kemik çerçeveli bir gözlük takar okuması bitince çıkarıp deriden kabına koyardı. Çıt çıtlı bu deriden cüzdanın  açılıp kapanırken çıkardığı çıt sesini çok severdim. Gözlüğünü kaldırınca gazetenin çizgili bazı sayfalarını katlar bana verirdi. Çok sevinirdim. Babam öldüğünden beri bana çizgili kitap alan olmuyordu. Biraz sonra pıh pıh diye incecik sesler çıkararak koltukta şekerleme yapardı. Horlaması bile bizim buranın adamlarından değişikti işte. O uyurken ben de pıh pıh diyerek telli tekerleğimi sürerdim. Annem duyarsa kızardı. Gidişat Amcanın taklidini yapmamı istemezdi hiç. Uyanınca ceket cebinden küçük bir şişe çıkarıp bir esans sürerdi. Bana pek tuhaf gelen adetlerinden biri de buydu. Erkek adamın her gün kokulanmasını acayip buluyordum. Kovboylar koku sürmüyorlardı hiç. Güçlü erkekler koku sürmez gibi geliyordu bana. Yadırgıyordum.   Arka cebinden ince dişli tarağını çıkarıp saçını da tarayınca :
_ Haydi evlat, gidelim , derdi. Beraber kahveye doğru yürürdük. Hep aynı saatte sanki mesaiye gider gibi kahveye giderdi. Onun yanında yürümek bana  gurur verirdi. Yolda herkes ona başıyla yahut eliyle selam verir, halini hatırını sorardı. Fısır fısır konuşmalarını duyardım amcaların:
_ Eskiden siyasetçiymiş, çevrilen dolaplara dayanamamış, erken tekaüt çıkmış,
_Yok yahu öyle değil milletvekiliymiş esasen, B partisi buna oyun etmiş ,çamur atmış ,yalanmış tabii , ama herkes iktidara inanmış…
_ Eksik anlatıyorsun birader, aslında iktidar partisindenmiş, bakanmış bir vakit, bor cevherini sat demişler buna satmamış ,
_Kim demiş?
_ Canım herhalde Ruslar , komünist değil mi her melanet onlarda imansız gavurlar
_Yok arkadaş , benim bir tanıdığım Gidişat Amca yı bilirmiş gençliğinden . Vatanperver gözü kara biriymiş, eyvallah etmemiş Amerikanlara da başbakan olmamış, yoksa…
Herkes başka şeyler söylerdi arkasından. Kimse aslını bilmiyordu belki de. Herkesin birleştiği tek şey onun merak uyandıran biri oluşuydu.
 Kıraathaneye vardığımızda, sobaya en yakın ve en merkezi masada yeri hazır olurdu. Masada emekli albay Turgay Bey, eski hastane müdürü doktor Salih Bey, eski gazetecilerden Hamit Bey ile birlikte otururlardı. Bu kişiler Gidişat Amcaya en çok benzeyenlerdi kasabada. Ama onlarda bile Gidişat Amcanın  havası  yoktu. Ben zaman zaman kalıp kahveci Gazanfer Amca ya yardım ederdim. Tepsi taşımama izin vermese bile su, meşrubat gibi şeyleri götürür, çay boşlarını toplardım. Bunu biraz harçlık için, biraz da Gidişat Amcaya  yakın olabilmek için yapardım. Şimdi düşününce çok severdim onu, ölmüş babamın yerine onu baba tutuyordum galiba. Ne olduğunu bilmediğim türlü naneden konuşurlardı. Zam, döviz kuru, piyasa, kriz, parti ,seçim gibi  laflar duyardım. Hiç dinlemezdim. Benim için balonlu gazozumu höpürdetmek çok daha önemliydi. Gidişat Amca hiç konuşmaz  hep dinlerdi. Birisi ne olacak bu milletin hali Muzaffer Bey dese:
_ İtidali muhafaza lazım beyler, der yine susardı.
Ne var ki akşam üzeri olup ta konu  savaş çıkacak mı ya gelecek olsa, Gidişat Amcayı bir sıkıntı basar. Daha da kızarırdı. Burnundan damlayan terleri silerken:
_ Gidişat kötü beyler, der , hızlıca sandalyesinden kalkar ,hesabıma yaz Gazanfer diyerek  koşar adımlarla Otele dönerdi. Bana gel demediği için arkasından öylece bakakalırdım. O gidince amcalar heyecanla tartışırlardı.
_Gördünüz mü savaş çıkacak, biliyor ama söyleyemiyor  Gidişat Amca,,
_ Bu sefer çok kızardı ama yakında çıkacak galiba
_ Haber geliyor ona Çankaya dan , belli belli..
_ Şeker almak lazım , pirinç, un…

Gidişat Amca nın adı buradan geliyordu işte. Tek lafı ortalığı birbirine katmaya yetiyordu.  Çok sonra annemin söylediğine göre Gidişat Amca, otele gidince hemen tuvalete girermiş. Prostat sıkıştırırmış zavallıyı.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Çok samimi bir öykü olmuş tebrik ederim
sirence dedi ki…
Tesekkur ederim

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAZMASAYDIM ÇILDIRACAKTIM!!

BİR ADAMIN ONTOLOJİK SANCILARI

KILÇIK