BİR ADAMIN ONTOLOJİK SANCILARI


BİR ADAMIN  ONTOLOJİK SANCILARI


*KENDİNİ TASARLAMA
Bu kadar borcu nasıl yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Sağı solu  eprimiş halıya bağdaş kurmuş oturuyor, bir yığın kredi kartı ekstresini  mutlaka bir yanlışlık var ümidiyle inceliyordu. Mutfak masrafı, doğal gaz ,telefon  , birkaç  kıyafet taksiti, elektrik, nakit avans derken liste uzayıp gidiyordu. Bütün bunlar, yaşamak için gerekli harcamalar gibi göründü ona.  Keman  faturası hariç. Orada karşısında geçen ay aldığı kemanın   faturası  ışıklı tabela içinde yazılmış gibi bağırıyordu.
_ Ben sana gerekli değilim.
Parası peşin ödenmiş olan bu pahalı alet,  olmasaydı ne olurdu ? Keşke almasaydı. Tüm öğle yemeklerinde simit yese  bile   cebinde harçlık kalmıyordu. Belli ki yine bir sonraki ayın maaşından avans kullanacaktı. Belki de kemanı    satmalıyım diye düşündü. Hiç olmazsa o zaman düze çıkabilirdi. Canım alt tarafı bir fabrika işçisiydi işte. Kemanı olup ta ne olacaktı? Hem ders te    alamayacaktı zaten. Bilgisayardan video izleyerek keman çalmanın öğrenildiği nerede görülmüş? Hadi diyelim azimle birkaç şarkı çaldı. Hayal ettiği her şeye kavuşacak mıydı? Ne düşünmüştü acaba alırken? Çocukken insan hayalperest olur tamam. Kırk yaşında durulmak gerekmez miydi?
 Şu   meyhanedeki   ihtiyar   yüzündendi  her şey. Öyle içli çalmıştı ve öyle kolay görünüyordu ki  çalmak, insan ister istemez heves ediyordu. Masalarına ganimeti toplamak için gelince , ihtiyara sormuştu:
_ Nasıl dayı kolay mı çalmak?
_ İnsan   isterse dağları devirir evlat. Peşini  bırakmazsan her kuş girer kafese.
 Ertesi gün gidip aldı kemanı. O günkü mutluluğu paha biçilemezdi lakin bu ayyaş ihtiyar yüzünden   ay sonunu getiremiyordu şimdi.
Çantasını açıp bir defa baktı. Tellerini çekip bıraktı. Ağaçlı cila kokusunu içine çekti. Yayı eline aldı sağa sola bir eskrim kılıcı gibi savurdu.  O an kendi içinde tam olmak için bir kemana  ihtiyacı yok gibi geldi. Çantasına  koyup kilitledi aleti. Belki de hayallerini görmemek gerçeği kabullenişi kolaylaştıracaktı. Başını yukarı kaldırıp bağırdı:
_Neden şu hayatımı  çekilir yapmama izin vermiyorsun?  Neden bu değersiz hayatıma son verip içinde kendimi değerli hissedebileceğim bir gerçek yaratmıyorsun?  Neden hayallerimi yaşamama engel oluyorsun? Ama bitti tamam. Yoo. Bu sefer işleri sana bırakmaya niyetim yok. Bu sefer  ipleri elime alıyorum.  Kendimden yepyeni bir ben yapacağım göreceksin . Duaymış! Duaya ihtiyacım kalmayacak anladın mı? Sana ihtiyacım kalmayacak…
  Tanrıyla olan münakaşası bir türlü bitmiyor kafasının içinde yankılanıyordu. Sırtı  ve boynu gerilmiş, kendini yorgun ve sinirli hissediyordu. Ve üzgün üstelik pişman.  Demek insan Tanrıyla kavga edince hiç cevap alamasa bile pişman hissediyordu. Ne olursa olsun söylediklerinin arkasındaydı. Evine haciz gelip donuna kadar alsalar  bile kemanını  satmayacaktı.  Kabına sığamıyor, kemanında kabında durmasına izin vermiyordu. Kah çıkarıp bakıyor kah yayı teller üzerinde gezdirip çalıyordu.  Kendinden vazgeçmemişti henüz. Mutlaka kendiyle gurur duyacak bari tek bir şey yapacaktı bu hayatta. Gerekirse huyunu suyunu değiştirip kendini yeni baştan yapacaktı.
*ALDANMA- ÇÖKÜŞ
İşten sürekli yürüyerek eve dönmeye başlamıştı. Bazı zamanlar evde yemek yapmıyor İzzet’in içkisine meze olmaya gidiyordu. Saatlerce susmayan çenesini dinliyor  ama hiç olmazsa yemeği bedavaya getiriyordu. Eve gider gitmez, eski bir sahaftan ucuza kapattığı metotla çalışmaya başlıyor lakin çatlak üç beş notadan başka ses veremiyordu. Şu elleri  bir türlü bükülmüyordu. Bir türlü notalara yetişemiyordu.  Aslında içten içe biliyordu ki hayata da bir türlü yetişemiyordu.  Sınavlara, iş görüşmelerine, kadınlara ,fabrikaya hep geç kalıyordu. Biliyordu ki artık istese bile olduramayacağı  pek çok iş vardı. Umut, son derece aldatıcı bir şey diye düşündü. Umut etmek gerçekliğin içinde bir lüks, pamuklara sarılı büyümüş bir kızın şımarıklığıydı. Çok çalışacaktı muhakkak. Gecelerce günlerce çalışacaktı. Aylarca öğle yemeği yemeyecek, sürekli eve  yürüyerek dönecekti. Akşam yemeklerini yine İzzet’in kokan nefesiyle yiyecek ve böylece belki üç beş şarkı çalabilecekti. Sonra belki bir gün fabrikanın kafesinde, ve bir gün meyhanede İzzet e çalacak ve İzzet ona  bırak şu gıy gıyı diyecekti. Aynada kendine baktı:
_Yol yakınken dönmeli bu sevdadan. Bu yaşta alemin maskarası olmaya ne hacet. Çalamıyorsun zaten. Sana göre değilmiş bu işler anladın işte. Haydi git sat kemanı. Yarın it gibi titremeden beyler paşalar gibi otobüsle gelirsin evine. Ulen bolluk değil mi öğlen döner bile yersin. Açlıktan nefesi kokan bir kemancıyı hangi kadın sevsin? Bırak oğlum! Rahatına baksana sen.  Yarın ilk iş götürüp sat kemanı…
Dediği gibi yaptı. Öğle molasında kemanı aldığı yere az bir zararla sattı. Gidip döner yedi. Eve giderken otobüse de bindi.  Şimdi mutlu olması gerekmez miydi?  Onu oyalayıp duran, zihnini meşgul   eden bir yükten kurtulmuş gibi ferahlamış olması gerekmez miydi? Peki neydi içindeki bu kırgınlık duygusu?  Kime kırılıyordu? Kendine mi? Dün otobüsteki onca insandan onu ayıran bir şey vardı. Bu gün ise ….
_ Boş ver, dedi.  Bir aydan uzun süre boş verdi.
*KENDİ İÇİN YENİDEN MÜMKÜN OLANLAR
Bir iç sıkıntısı musallat olmuştu iki haftadır ona. Odalara sığamaz, uyuyamaz, yiyemez, olmuştu. Bir psikolog görse herhalde depresyon der geçerdi. Oysa onda  KİMOG-K  hastalığı vardı. Pek çok insanın orta yaşında yakalandığı ve onları mutluluktan alıkoyan bir hastalıktı bu.  Kimi zaman  paraları olmadığı için, kimi zaman zamanları olmadığı için, coğrafi koşullardan yahut duygusal durumlardan bir nedenle hayallerine ulaşamayan insanlar er geç bu hastalığın pençesine düşüyorlardı. O zaman düşünüyorlardı:
_Neden hayattayım? Ne başardım? Mutlu muyum? Daha mutlu olabilir miyim?
Kendi İçin Mümkün Olanları Gerçekleştirememe Kaygısı  hastalığı bu devrin en bulaşıcı hastalığıydı şüphesiz. Herkes atlatabilmek için bir şeyler deniyordu. Fotoğraf çekiyorlar, kitap yazıyorlar, estetik oluyorlar, çocuk doğuruyorlar, yeni bir iş kuruyorlar ,dindar oluyorlar, enstrüman çalıyorlardı. Mutlaka kendilerine kendilerini ispata çalışıyorlardı. Belki de mutlu olmak için kendini, kendinle tamamlamak gerekiyordu. Kendini kendinde gerçekleştirmek.  Tüm varlıklar gibi insan da tamamlanmak istiyordu işte. Ve insan kendini diğer insanlardan ayrı bir yerde de görmek istiyordu kuşkusuz:
_ Keşke kemanımı satmasaydım, dedi. Ama yaşıyoruz ya ; vazgeçmiş sayılmayız. Benim için farklı bir gelecek olacak biliyorum. Yapacağım göreceksiniz , diye düşündü. Çekmecesinden bir kağıt ve bir kalem çıkarıp keman resmi yapmaya başladı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAZMASAYDIM ÇILDIRACAKTIM!!

KILÇIK